Son Dakika
REKTÖR KAÇAR: “ÖĞRENCİLERE SORUŞTURMA AÇMADIK, SÜRECE İDEOJOLİK OLARAK BAKMIYORUM”
DATÇA’DA ÖĞRETMENLERE SORUŞTURMA AÇILMASI
ULA BOĞA GÜREŞİ DERNEĞİNDEN EĞİTİME DESTEK
MSKÜ Turgut Reis İDA, Teknofest Yarışmasında Finale Kaldı
Robotik ve Kodlama Eğitimleri Başladı
MSKÜ Öğrencileri TEKNOFEST 2024’te Finale Kaldı
BİZİM CENAH
Eskiden bizim cenah derdik. Aldiği gazeteye, giydiği elbiseye, gittiği yere, yasadıgı şekle göre belli olurdu.
Sağ elde illaki bir gümüş yüzük olurdu mesela.
Daima düzenli, vücut yapısından illa bir neden büyük elbise giyinirdi. Avret mahalli özenle kapalı tutulurdu. Vücut hatları mühimdi çünkü. Tesettur bir tek kadına has değildi ki çünkü. Erkek daha büyük sorumlu idi. Kendisi riayet etmeyen biri nasıl eşine, kızına bir şey söylesindi ki ?
Kendi aralarında ayrılsa da, Tercüman, Türkiye, Milli Gazete okurlardı. Sonradan Vakit çıktı. O da dahil edilir belki.
Hangi vakte gittiği mühim olmasa da illa camide görebilirdiniz..
Bir yere girerken cehri şekilde Selamun Aleyküm derdi.
Içkisiz lokanta, ıçki satmayan bakkalların daimi müşterisi idi mesela.
Kadınlarla tokalaşmaz, onlarla konuşurken bile hafifçe yan durur, göz göze gelmemeye özen gösterirdi.
Genelde bankalara hiç gitmez, mecbur kalmadıkça, kredi kartı falan bilmezdi.
Derdik ki bu adam bizim cenahtan.
Bazılarına belki çok uçuk, belki çok saçma gelebilir bu seçimlerim. Ama öyle idi.
Hani diyorlar ya, rakıya su katmak diye. Harama helal karıştırmak.
Önce cepler kartlarla doldu.
Sonra yavaş yavaş pantalonlar değişti.
Modern olmak ile moda olmak arasına dahil olundu. Takım elbise neredeyse tarih oldu. Ütülü pantalon görmek de öyle.
Sonra yeni yeni mecmua, gazete derken internet girdi araya. Sabah uyanan bir şey attı ortaya.
Harama helal katmak. Yok , helale haram katmak.
Ne dediğimiz de önemsiz oldu. Her yer vıcık vıcık.
Şimdi kim kimden yana hiç belli değil artık.
Herşey ihtiyaca ve menfaate göre belirlenir oldu.
Köyün faizci kötü kalpli ağası yeri gelince ihtiyaç olursa diye sevimli komşu, köylü oldu. Ya lazım olursa.
Faize para yatırmıyorum ama kredi kartı kullanıyorum oldu.
Eskiden seccadelerde şekil arardık. Haç işareti falan. Bu din düşmanları illa bir yere sıkıştırmış olabilir derdik.
Dedeleri Istanbula kadar gelip bu cennet vatanı işgal edenlere gıpta eder olduk.
Babaları Afganistanda binlerce müslümanı katleden nataşalara neler vermedik.
Bir-kac münferit hadise dışında hiç savaşa girmedigimiz araplara ise hain dedik, kopegimize arap dedik, pis arap dedik.
Tebayi Sadıka Ermeni bizim has düşmanımız edildi. Yine de görmedik oyunun büyüklüğünü…
Şimdi gerek duyuyorlar mı bilmem.
Özüne, sözüne itibar edilen dimaglar vardı. Duruşu, görüşü mühim idi. Yalpa yapmazdı. Neyse o derdi. Bir o yana bir bu yana demezdi.
Yanlışa hiç bile bile yanlış diyen olmazdı.
Cuma Namazına gidiyor diye Demireli sevdirenler, masonluk o kadar da kötü bir şey değilmiş dedirtti bize.
Kimse görmesin diye makam odasının lavabo holünde Namazını kılan Özal ı da kötü gösterdiler bize.
Üç kuruşa aldıkları Paşabahçe bardaklarını Bonn Havalimanında Almanya tarafından başka ülkelere 100 kuruşa satıldığını görüp ” bu ülke kendi malını üretip kendisi satmalı, ağır sanayi..” diyen Erbakan ı da gerici, bir gün-de 3 defa öğle namazı kılıyor, el arabası ile ile teme latıyor diye de kötülermttiler hepimize.
Doğru olana illa tasdik, yanlış olana mutlaka tekdir vardı.
Şimdi?
Şirazeden cıkmış işlere gık diyen yok.
Kanayan yaralar var, duyuyor, görüyor, susuyor olduk.
Kelimeleri yanyana getirerek cümle kurmak meziyet işi. Bazen kelimeler yanlış yerde durursa, mânâ kökten de bozulmaz mı? ” oku adam ol baban gibi,…”, ” oku adam ol, baban gibi…” ne kadar mühim. Bir virgül yanlış yerde durunca bile.
Toplumsal bozulmaya ot gibi biten, denetimsiz ve sahipsiz apartlarin büyük etkisi olduğunu, belki hiddet ve kızgınlık anı hareketleri ile söyleyen öğretim görevlisine linç ederken, bir el atmayı uygun bile görmez olduk.
Islama aleni küfreden, ben islam düşmanıyım diyenlerin cenaze namazı kalınmasın diyene de öyle yapmıyor muyuz ?
Milli uçak, silah, tank, top, yapana aferin demekten bile beriyiz.
Ayasofya yı açana, gitti akdamar ı da açtı diye karşı çıkar olduk. Çamlicaya bilmem kaç binlik camiye ne gerek var diyenin, aynı yerde 3 devasa camiyi yapan ecdadı sevdiğine inanmak..
Bir savaş var, biz askerin postalindaki çamura takmışız kafayı.
Bir yangın var, biz yanan perdenin kalitesinden bahsediyoruz.
Hergün kadın cinayeti yaşanıyor. Topyekûn katil erkek, cani erkek kelimelerinin ne güzel olduğunu dile getiriyor gibi. Ama kimse sebep nedir, neden bunca katliam, asıl sorumlu kim, kimde suç… bunlar hiç ortada yok. Varsa yoksa erkek katildir..
Giden canlar bizden. Allah muhafaza hiç bir zaman kimse böyle bir şey yaşamak istemez. Lâkin kimse de örtbas edemez. Etmemeli. Sorumlu sorumsuz ayrımı yapmadan el birlik herkesin illaki bir görevi olmalı. El atmalı.
Bir cinayet işlendi Muğla da. Gepegenç bir kadın, evinden binlerce km. uzakta katledildi. Sebep ne olursa olsun. Sonuç vahimden de öte.
Ne hayallerle gönderdi anne ve baba ancak kendileri bilir. Acı hepimizin.
Bir milletvekili taziye telefonu acıyor. Davadan vazgeç diyor. Dedi, demedi. Elbette mühim. Bir baba neden böyle bir şey der, hem de ciğeri yanan bir baba. Mesele açıklığa kavurur mu bilemem. Sayın vekil demedim diyor. Baba ise dedi diyor.
Ne olacak şimdi?
Gördüm, bazıları ki sözüne bazıları itibar bile eden birileri, vekilin vebalinden bahseder olmuş. Elbette, denemişse büyük vebal zaten.
Üzüntüm hem buna, hem de bunca derde, bunca kedere, eleme, olaya, baş örtülülere saldıran eski bakana tek kelime etmeyen, Ebubekir Sifil ve Ebubekir Sofuoglu icin tek laf etmeyen, biz iktidara geldiğimizde, ezan Türkçe okunacak diyenlere tek laf etmeyen “bizim cenah” bunca saldırıya tek ses bile çıkarmayan “BİZİM CENAH ” ın herkesten önce verdiği sese.
Bizim cenah size çalışıyor. Biz cenahsız kaldık.
Gözünüz aydın olsun.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
23 Temmuz 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
20 Temmuz 2024 Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler
16 Temmuz 2024 Genel, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
14 Temmuz 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler