Son Dakika
REKTÖR KAÇAR: “ÖĞRENCİLERE SORUŞTURMA AÇMADIK, SÜRECE İDEOJOLİK OLARAK BAKMIYORUM”
DATÇA’DA ÖĞRETMENLERE SORUŞTURMA AÇILMASI
ULA BOĞA GÜREŞİ DERNEĞİNDEN EĞİTİME DESTEK
MSKÜ Turgut Reis İDA, Teknofest Yarışmasında Finale Kaldı
Robotik ve Kodlama Eğitimleri Başladı
MSKÜ Öğrencileri TEKNOFEST 2024’te Finale Kaldı
GÖKTEN ZENBİLLE İNEN PARTİ ; AK PARTİ
Ak Parti neler yaptı? Bunu yazan yazsın. Görünen köy klavuz istemez zira. Biz Ak Parti nasıl doğdu kısmı ile ilgileneceğiz..
3 Kasım 2002.
3 Kasım 2020.
18 yıl geçti.
19 a başladı.
Ak Parti.
Kurulalı tam 18 yıl oldu.
Allah Recep Tayyip Erdoğan a uzun ömürler versin.
Çok çileli bir yolun sonunda bir başlangıç idi Ak Parti.
Hem de öyle bir çileli yol ki..
1969 yılında siyasetten başka bir yolun olmadığını gören bir liderin temellerini attığı bir yol bu.
Türkiye Odalar Birliğinde seçimi kazanmasına rağmen mazbatası verilmeyen bir liderin başlattığı yol.
Adalet Partisinde, sınıf arkadaşının milletvekili adaylığı veto edilen bir liderin.
Sonra 3 milletvekili çıkaracak kadar oyu tek başına alan bir Liderin yolu.
Onun öğrencileri iki şuura sahip oldular hep ; Birincisi ahlak ve maneviyat, ikincisi vatan ve sadakat .
Ikna etme kabiliyet meselesidir. Inanmak ise başka.
Bu yola baş koymak öyle kolay değildir.
Elbette biz kendi penceremizden bakacağız meseleye. Milli Görüş penceresinden yani.
Hani vefatının akabinde en muhalif olanlarının bile ” biz seni anlayamadık affet hocam ” diye günah çıkartanların bile saygı duyduğu bir liderin öncülük ettiği pencereden.
Önce ahlak ve maneviyat dedik ya. Bu dava hep bunu referans ede ede geldi. Rahmetli Erbakan Refah Partisi kapatıldığı gün, bu tarihin seyrinde bir damladır demesinden belli değil mi? Bir parti kapanır başka biri açılır. Mühim olan davadır dedi hep. Kurduğu koalisyonlarda senden benden muhabbeti hiç etmedi. Ecevitli koalisyonda da Cillerli dönemde de hep böyle oldu. Onun anlayışından rahatsız olanlar, iktidarlarında tek tek sularının kesildiğini gördükçe deli divane oldular. Hele hele havuz sistemi, ardından ortağına rağmen! başlatılan D8 projesi, gelecekte neyin ne olabileceği tahmininde olanları daha da deli etti..
Kemikleşmiş bir milli görüş oylarını bölmeyi boş verin, Erbakan emekliye, işçiye memura, askere akıl olmaz zamlar yaparak kaleleri bir bir ele geçiriyordu.
Onların hasretle bekledikleri açıklar da gelmeye başlayınca…
Başbakanlıkta iftar yemeği.
Grup konuşmasında kanlı kansız meselesi..
Filistin Gecesi düzenledi, Iran büyükelçisi konuştu diye, Sincan da tankların yürütülmesi.
Şevket Kazanın cezaevinde Bekir Beyi ziyaret etmesi..
Libyada çadırda Kaddafinin sözlerinin Abdullah Gül eliyle deforme edilmesi..
Mısır ziyaretinde havalimanına Türk Bayrağının çekilmemesi…
Susurluk kazası ve sonrası.
Müslüm Gündüz…
Ali Kalkancı.
Fadime Şahin…
Ah fadime ahh.
Sonunda, evine çağırdığı Başbakanı pijamasi ile karşılayan Aydın Doğanların zaferi.
Hürriyet gazetesine çıkarılan hain fetonun “emaneti sahibine teslim et..” demesi.
Demirelin istifayı kabul etme hükmünü yok sayarak görevi Mesut Yılmaz a vermesi.
Ardından.
Fişlemeler…
Yok yok.
Sadece başı kapalı, sakalı olanların, namaza gidenlerin fişlenmesi falan değil. Sanmayın sadece Nur Serter lerin , Mustafa Akaydin ların başını çektiği ikna odaları meselesi değil.
Sonra.
Erbakan in 28 Şubat ‘ta verdiği mücadele ve sonrası…
Erbakan yasaklı. Parti içinde bir sürü hizip olayları. Her ne kadar Rahmetli Erbakan partiye hakim olsa da, dışarıdan hakimiyet asla kaynağa nüfuz etmedi. Partili CB lığına karşı çıkanların özellikle ANAP in Turgut Özal ‘ın CB liği sonrası ile, Erbakansız FP dönemini akıllarına getirmesi gerekir.
O dönemde Erol Özkasnak in emri ile gelişen olaylar, ardından Somali Türk Gücü komutanı iken ülkeye getirilen Kudretli paşamızın! 28 şubat bin sürecek demesi.
Erbakan Hocam ve akıl adamlar (Yani Milli Görüş ün AK SAÇLILARI ) bu davanın bu şekilde berheva edilmesine asla gönülleri razı olamazdı. Bir kere irtica dalgasından kurtulmak ve aynı çatı altında yeniden iktidar olabilmek nerdeyse hayal idi. Her ne kadar başta Recai Kutan gibi meseleye şahsi bakmayanlar olsa da, öbür tarafta Oğuzhan Asiltürk, Ali Güneri, Temel Karamollaoğlu gibi gücü sadece kendi ellerinde olmasında sonsuz ISRARCI olan ve Erbakan Hocamızı etkileyen bir grup vardı.
Tam da bu badireler arasında debelenirken, Recep Tayyip Erdoğan ‘ın minare ve süngü şiiri ise. .
Evet.
O zaman geleceği göremeyen bazı milli görüş cü abilerimizin aksine birileri görüyor ve önlemlerini böyle alıyorlardı.
Kavgalar kavgalar.
Bu mücadeleyi ayaklar altına aldırmamaya yemin eden Erbakan ve Onun talebeleri vardı tabi.
En başta Recep Tayyip Erdoğan.
O tedristen geçen bir mücadele insanı. Milli Görüş ün Istanbul Fatihi. Erbakancıların Tayyip Kardeşi vardı.
Zoru başarmak ayrı, zorla savaşmak ise iki kere zordur. Hem bu davayı iktidar yapacaksın hem de iktidar yaparken başına gelebileceklerle savaşacaksın.
O halde.
Ayrı bir parti olmalıydı.
Elbette tek başına milli görüş çizgisi ile olmayacağına göre. Öyle bir oyun kurulmalıydı ki, ne sağdaki, ne soldaki, ne milliyetçi ne maneviyatçı mahzun olmasındı. Yani erkler ve güçler dengesi .
Temel taşları elbette ahlak ve maneviyat olmakla birlikte, demokratik vurgu ile birlikte, maneviyatın da muhafazakarlık olarak yoğrulması gerekirdi.
Öyle de oldu.
Ak Parti. Tarihi en başta var.
Ne Ak Parti ne de Recep Tayyip Erdoğan gökten zembille bir anda inivermedi. Öyle sanmaktan vazgeçin artık. Bu davanın önünde binlerce çile hikayesi var. Binlerce çilekeş var. Üç kuruşluk dünya tamahına kurban edilmeyecek kadar büyük emek var. Ah var ah.
Dünün gençleri bugünün orta yaş, hatta ihtiyarları bu dava için neler çekti neler. Eşşek sırtında 8 km yerden su getiren baba, bugün sıcak soğuk aynı anda çeşmeden harıl harıl suyu akan oğluna bunu anlatamıyor. Bir kitabın üç neslin kullanıldığı günlerde büyüyenler , bugün devletin verdigi beleş tableti alıp, kahrolsun Tayyip diyenlere anlatamıyor.
Tablet bilgisayarla büyüyenler bunu bilmez. Göbeğini kaşıya kaşıya başka partilerden sürüyle gelenler bu çileyi bilmez. Bu davayı anlayamaz. Monşerler, salon beyleri bilmez bu davanın önemini. Devlet torpili ile Londrada, Washingtonda el bebek gül bebek büyüyenler bilmez. Ahde vefayı bilmek gerek. Bu dava çok mühim. Çok derin.
Bu davada sadece %53 oyun değil, Filistindeki Muhammedin , Gazzedeki Hadi nin, Kesmirdeki Hacı Yar in, Türkistanlı Raşid in de hakkı var. Umut olanların umudunu boşa çıkarmak en büyük vebal değil mi ? Bana ne ben mi dedim umut besle diyebilecek miyiz ?
Bu davayı temsil edenler, yediğinize, içeriğinize, giydiğinize, konuştuğunuza, kızdırdığınıza , küstürdüğünüze, afranıza, tafranıza.. hasılı aldığınız nefese dahi…. dikkat etmeliyiz.
Benden bu kadar.
Nice 18 yıllara.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
23 Temmuz 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
20 Temmuz 2024 Köşe Yazıları, Siyaset, Tüm Manşetler
16 Temmuz 2024 Genel, Köşe Yazıları, Tüm Manşetler
14 Temmuz 2024 Köşe Yazıları, Tüm Manşetler